Hükümet halktan değil kendini atayanlardan korkuyor... Halk iradesini eline almalı...

29 Şubat 2024

Güncelleme: 29 Şubat 2024

A
A

Hükümetin siyasi sitemi kilitlediğini ve hesap sorulamadığını, yaşanan tüm sorunların hükümet kaynaklı olduğunu savunan CTP Genel Sekreteri Akansoy, halkın iradesini eline alarak, erken seçime gidilmesi gerektiğini kaydetti.

ZgotmplZ MYK

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Asım Akansoy, MYKibris.com Haber Müdürü Ramazan Adnan'ın sunumuyla Ada TV'de ekrana gelen "Masada" programına katılarak, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"TÜM ÜNİVERSİTELER SORUŞTURULMALI"

Yürütülen "sahte diploma ve yolsuzluk" soruşturmasının bir çürümüşlüğün göstergesi olduğunu ve siyasete sirayet etmesinin ise daha vahim olduğunu kaydeden Akansoy, süreci tüm üniversiteleri kapsayıcı şekilde soruşturulması gerektiğini vurguladı. Asım Akansoy, şunları söyledi:

"Ortada bir yozlaşmanın olduğunu, bir çürümüşlüğün olduğunu, bir ahlaksızlığın olduğunu bize bu durum gösteriyor. Bunun siyasete sirayet etmiş olması işin çok daha vahim bir boyutunu gösteriyor. Çünkü eğer toplumu dönüştürecek olan, toplumu geliştirecek olan, ister sağ görüşten ister başka görüşten olsun, çeşitli siyasi kişiler veyahut yapılar bu ve benzeri olaylarla beraber anılıyorsa, isimleri geçiyorsa -bunlar eski bakan olabilir, milletvekili olabilir fark etmez- bu aslında gerçekten ürkütücü bir duruma işaret ediyor. Dolayısıyla, bu üzerinde durulması gereken bir konudur.

Biz masumiyet karinesine inanan bir partiyiz. Her şeyden önce yargı kararını vermeden, hiç kimseyle ilgili suçludur muamelesi yapılması doğru değildir ama bu denli iddianın olduğu bir dönemde, bu konunun sadece ilgili üniversiteyle kalmaması ve diğer üniversiteleri de kapsayıcı bir şekilde araştırma soruşturma sürecine girilmesi gerekiyor."

"İSTİFA MÜESSESESİ ÇALIŞMALI"

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, bu konuda adı geçenlere "istifa" çağrısı yaparken, hükümete de şaibeli bu durumdan kendisini çıkarması için bu hamlenin önemli olduğu mesajını verdi. Akansoy, şöyle devam etti:

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, özellikle yüksek öğrenime özel önem veriyor ve yüksek öğrenim ekonomik kalkınma anlamında da oldukça önemli bir alandır. Dolayısıyla bizim bu işi temizlememiz lazım. Konuyla ilgili ismi geçenlere dair hiçbir şaibe bırakmayacak şekilde süratle istifa müessesesinin çalışması gerekiyor. Eğer bu çalışmazsa, bu şaibe bütün partiyi kapsar, hükümeti kapsar, liderlikleri kapsar. Konu Ulusal Birlik Partisi üzerine dönmektedir. Her ne olursa olsun, istifa müessesesinin çalışması, ismi geçen kişilerin süratle kendilerini açığa çıkarması, aklanması veya eğer bu konulara bulaşmışlarsa istifa etmeleri gerekiyor, bunun başka yolu ve yöntemi yoktur. Çünkü bir üniversiteyle ilgili çıkan herhangi bir haber artık anında fark etmiyor hangi ülkede olduğu, tanınmış olup olmadığınız, anında uluslararası basına yansıyor, başka alanlara kayıyor ve o alanlardan size gelebilecek olan örneğin öğrenciler, yatırımcılar ciddi anlamda bu işten uzaklaşıyorlar. Süreci ileriye taşımamız lazım, bu bir siyasi mesele değil ahlaki meselesidir."

"DENETİM YOK... SORUMLU HÜKÜMET VE YÖDAK"

Asım Akansoy, yüksek öğretimde denetleme olmadığını ve YÖDAK'ın siyasallaştığını savundu. Kendilerine bu sektörün "insan ticareti" yapılan bir yer haline geldiğine ilişkin bilgiler geldiğini kaydeden Akansoy, acil denetim gerektiğini vurguladı. CTP Genel Sekreteri, şu ifadeleri kullandı:

"Yüksek öğrenim kurumları ne yazık ki denetlenmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı  ile YÖDAK arasında ciddi bir kopukluk ve koordinasyonsuzluk var. YÖDAK giderek işlevsiz bir halde. Kurumun daha etkin ve işlevli bir hale gelebilmesi için, CTP olarak biz zamanında, bir anayasal kurum, özerk bir kurum olmasını önerdik. Buranın siyasallaşmayan bir kurum haline gelmesi lazım.

Hayatın her alanında sıkıntılar var ve bu sıkıntıları çözmek için irade koymak yerine, ne yazık ki rezil olduktan sonra, duvara vurduktan sonra aklımız başımıza geliyor, ancak bu gelinen noktanın sorumluları vardır, bu sorumlular Eğitim Bakanlığıdır, dolayısıyla hükümet ve YÖDAK'tır. Denetimini yapmak durumundaydı yapmadı, yapacaktı yapmadı, ağlamaya sızlamaya gerek yok, basın açıklamalarına karnımız tok.

Bize de yığınlarca bilgi geliyor, organize olarak bir üniversiteye binlerce öğrencinin geldiği ve bu çocukların kullanıldığı tam bir insan ticareti yapıldığı bilgileri var, ama bu bilgiyi denetlemesi gereken ben değilim."

Asım Akansoy (sağda), "Masada" programında Ramazan Adnan'ın sorularını yanıtladı.
"TUZ KURUDU... ÜLKEDE KAYIT DIŞI EKONOMİ VE KARA PARA VAR, HÜKÜMET MEMNUN"

"Demokratik ülkede, hukuki üstünlüğüne dayalı bir devlet sistemi içerisinde, devlet dediğimiz yapı ne iş yapar, denetler kontrol eder, düzenleme yapar. Hani tuz kurudu diyorum, neden tuz kurudu." diyen Asım Akansoy, ülkede ekonomik yapının kontrol dışı olduğunu belirtti.

"Bu ülkede korkunç derecede kayıt dışı bir ekonomi vardır. Bu ülkede insanlar, şirketler ve özellikle çok üst gelir grubu kayıt dışı ekonomiden yararlanarak toplam gelirden ciddi anlamda pay alıyorlar, devlete gelir az geliyor. İkincisi kara para var bu ülkede, bu da açık ve net bir şey." iddialarını dile getiren Akansoy, "Bu ülkede denetlenmeyen, bilinçli olarak denetlenmediğini düşündüğüm bir kirli para var. Bu ülkede hareket etmesi sağlanıyor, bu ülkedeki hareketinin yarattığı ekonomik etkilerden de hükümet aslında memnun görünüyor." dedi.

"MESELE EKONOMİ VE SİYASİ İRADE... HÜKÜMETİN BİR YOLU, VİZYONU YOK"

Ülkede ekonomik sistem ve siyasi irade sorunu olduğunu ve yaşanılanların bunların sonucu olduğunu savunan Asım Akansoy, şöyle devam etti:

"Şimdi bu yapı değişmediği sürece, siz ekonomik sistemi hukukla bütünleştirmediğiniz sürece, ekonomik sistemi toplumsal beklentiler ve ihtiyaçlara göre planlayıp, yönlendirmediğiniz sürece ve boş bıraktığınız sürece, yukarıdaki her şey olabilir. Yani medyayı da satın alırlar, siyaseti de satın alırlar. Dolayısıyla esas mesele ekonomide yatıyor. Bu ekonomiyle birlikte bir de siyasi irade sorunu var. Şu anda Ulusal Birlik Partisi hükümetinin herhangi bir yolu, vizyonu, takip ettiği bir yol stratejisi yoktur. Dolayısıyla günlük; ya kendisine, kendilerine dayatılan bir yasayı getiriyorlar ya da o gün başları ağrıdığında, -bu üniversite konusu gibi-ertesi gün başka bir konu çıkıyor, haydi o tarafa dönelim... Her taraftan sistem açık veriyor."

"BU HALK KENDİ İRADESİNİ BİR AN ÖNCE ELİNE ALMALI"

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, "atanmış" diye nitelediğin hükümetten hesap sorulamadığını savunarak, çözümün sandıktan geçtiğini belirtti. 

"Esas mesele bu halkın kendi iradesini eline alarak, bir an önce erken bir seçime giderek, gerçekten özgür bir şekilde, iradesini sandıkta belirleyerek, daha sonra hesap sorabileceği bir hükümetin oluşmasıdır." diyen Akansoy, şunları söyledi:

"Şu anda bu hükümetten kimse hesap soramıyor ki, çünkü hükümetin icazet aldığı yer halk değil. Hükümet halktan korkmuyor ki. Hükümet kendini atayanlardan korkuyor, dolayısıyla bu olduğu gibi siyasi sistemi kilitlemiş vaziyettedir. Hükümet muhalefetten korkmuyor ki, sallamıyor bile... Şimdi böyle bir siyasi sistemin gelişebilme ihtimali var mı, böyle bir siyasi sistemde halkın denetleyebilme ihtimali var mı? Bırakınız devletin bir yeri denetlemesini, halk kendi seçtiğini denetleyemiyor. Kıbrıs Türk siyasi tarihinde ilk defa bu kadar kötü bir dönemden geçiyoruz. Çok badireler atlattık, savaşlar gördük, enklavlarda yaşanıldı, farklı kavgalar verildi, 74 sonrası nice kavgalardan geçtik ama bugün nereden tutsak elimizde kalıyor."

"BU TARİHİ FOTOĞRAFIN ÇOK İYİ ALGILANMASI LAZIM"

Sokaktaki mücadelerinin ve toplumu bütünleştirme çabalarının sürdüğünü ve mart ayı itibarıyla yeni eylemler başlatacaklarını açıklayan Asım Akansoy, partisinin ekim ayında gerçekleştirdiği Lefkoşa'daki yürüyüşe Mehmet Küçük ve Serdar Denktaş'ın katılımının değerli olduğunu, bunun bu toplumun birlikte yönetme ve yürüme iradesinin yansıması olduğunu kaydetti. Akansoy, şöyle devam etti:

"Cumhuriyetçi Türk Partisi eylemliklerine mart ayında devam edecek, hedeflediğimiz iki tane eylemimiz vardır. Bunun yanında, başka aktivitelerimizle topluma ulaşıyoruz, biz zaten toplumdan kopmadık hiçbir zaman, biz sürekli toplumla birlikteyiz halkla bütünleşmiş bir haldeyiz. Geçmişte halka vadettiklerimizin üzerinden geçiyoruz, yeniden değerlendiriyoruz, bunları toplumun çeşitli unsurlarıyla paylaşıyoruz. Bizim hedefimiz şudur; mesele CTP’nin hükümete gelmesi meselesi değildir. Tarihsel olarak en kötü dönemdeyiz, böyle bir dönemde bu toplumun ayağa kalkması için, ülkenin tüm yurtsever, demokrat unsurlarını kapsayacak bir hareket hattını oluşturmaktır. Bundan dolayı biz ne dedik; 'Birlikte yürüyoruz, birlikte yöneteceğiz.' dedik ve ne yaptık?

Ekim sonu yürüyüşümüz tarihsel anlamda, çok güçlü anlamlar içeren bir yürüyüştü. Bir yandan bizim yanımızda Mehmet Küçük, Doktor Fazıl Küçük'ün oğlu, bir diğer yanımızda Rauf Denktaş'ın oğlu Serdar Bey, diğer yanımızda Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet Bey. Yanımızda tüm sendikalar, yanımızda bağımsız milletvekilleri. Peki neden geldi bu insanlar oraya. 'Biz varız.' dedik, 'Bu toplumun bu toprakların asli unsuruyuz, bu toprakları yönetebiliriz, kimliğimize kültürümüze dayalı bir toplumsal gelişim projesi geliştirebiliriz, bunu yapabilecek noktadayız.' dedik, dolayısıyla bu tarihi fotoğrafın çok iyi algılanması lazım."

"NARENCİYEDE KÖTÜ YÖNETİM VAR... TÜRKİYE DE KENDİNE GÖRE HAKLI"

Narenciye sektöründe yaşanan sorunlara da değinen Asım Akansoy, "Sürekli olarak onlarla konuşuyoruz, tartışıyoruz görüşlerini alıyoruz, çare üretmeye çalışıyoruz, yani muhalefet olarak biz  hükümetin rolünü üstlendik nerdeyse. Kim olduklarını sormadan o üreticilerin, o ihracatçıların, toplayıcıların tümünün elini sıkarak yanlarında olduk." dedi.

"Burada bir kötü yönetim var yani iyi yönetememe var ya da tersten söylenecek olursa, iyi yönetim problemi vardır." diye devam eden Akansoy, nedenlerini şöyle anlattı:

"Neden; çünkü günün sonunda siz her yıl zaten bu ürünü, topluyorsunuz, bu ürünü belli yerlere pazarlıyorsunuz. Zamanında yapılan hamleler, Türkiye'yle yapılan iyi ilişkilerle, bu ürünün pazarlanmasıyla üretici de rahatlıyor. Hükümet 'Nasıl olsa Türkiye bu ürünü alır.' havasıyla salladı, gerekli iradeyi koymadı, planlama yapmadı, ihracatçılarla konuşmadı, yeterince bu işe eğilmedi. Son noktada Türkiye sözlü olarak, 'Ben maksimum iç pazarım için 15 bin ton alabilirim.' dedi, o da sözlü olarak.

Şimdi tabii Türkiye de kendine göre haklı. Şimdi soru şu; var mı bu hastalık yok mu? PCR yapılması lazım, 1 milyon Türk Lirası. Türkiye'yle sizin zaten iyi ilişkileriniz olsa ve siz ürünlerinizi Türkiye'ye kontrollü bir şekilde satabilme olanağını yaratmış olsanız, bu ürün ya iç pazara ya yurt dışına başka yerlere transfer edilebilir. Ancak ortada o kadar bir kötü yönetim ve iş bilmezlik var ki, haklı olarak Türkiye bu ürünü ne kabul etti, ne de başka ülkelere gönderebildi."

"BM PARAMETRELERİ DIŞINDA ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİL"

Kıbrıs sorununa ilişkin değerlendirmelerde de Akansoy, kısa bir özet yaparak, partisinin yaklaşımını yineledi ve çözümün neden gerekli olduğunu anlattı.  Akansoy, şunları anlattı:

"Ada ikiye bölünmüştür ve 74 yılında ateşkes ilan edilmiştir, o ateşkes şartları sürmektedir, bir belirsizlik mevcuttur. Tarihsel olarak alıp incelediğinizde Kıbrıs sorununu yerel bir sorun değil. Ne oluşumu ne de yönetimi ve süreci,... Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorundur. 1960 Cumhuriyeti her ne kadar Türk-Yunan dengesi üzerine kurulmuş olsa da, üç tane garantörle birlikte aslında tam da bağımsız bir ülke olmayan yeni bir yapıya kavuştu. 1968’den beri görüşmeler yapılıyor, bu görüşmelerde iki tane anlaşmaya varıldı. İlki 77’de Denktaş-Makaryos anlaşması, diğeri de Denktaş-Kipriyanu anlaşması. Onun dışında anlaşmalar yapılmadı, ama varılan mutabakatlar vardır, BM’nin de Kıbrıs sorunuyla ilgili aldığı kararlar vardır. 2017’ye kadar (KKTC Cumhurbaşkanları) Rauf Denktaş, Mehmet Ali Talat, Derviş Eroğlu, Mustafa Akıncı; tüm liderler, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bir çözüm için mücadele ettiler. Türkiye Cumhuriyeti devleti de, Crans Montana sürecinde ve özellikle 2006-2017 döneminde ciddi bir uğraş verdi ve Crans Montana’da (Eski Rum Yönetimi Başkanı Nikos) Anastasiadis kaynaklı ciddi bir yıkım yaşadık, bu bir gerçek.

Şimdi burada gelinen noktayla ilgili soru şudur; 'Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarını korumak, kollamak ve adada bir çözüm olsun ya da olmasın, Kıbrıslı Türkleri güvenlikli tutmak, kendi kendini yönetebilir kılmak, güçlü kılmak' BM parametreleri dışında hareket ederek mi varılacak bir yoldur yoksa  BM parametreleri çerçevesinde hareket ederek varılacak bir yol mudur? Esas kırılma noktası şu anda budur. Biz CTP olarak diyoruz ki, 'Biz bu adada çözüm isteniyor ise bu ancak ve ancak BM parametrelerinde olabilir, başka bir şey mümkün değil."

"YENİ POLİTİKA KONUSUNDA HAKLI ÇIKTIK"

"Sayın Tatar'ın farklı bir söyleme girmesi ile biz şunu söyledik; 'Bu olmayacak, bunu yapmayın.' dedik. 'Bizden farklı düşünebilirsiniz. Biz Kıbrıs'ta çözümün, federasyon temelinde olacağını söylüyoruz ve öyle olacak çözüm olacaksa, olmayacaksa da olmayacak ama siz 'egemen eşitliğe dayalı bir müzakere süreci' diyerek Kıbrıslı Türklere zarar vereceksiniz, çünkü bizi uluslararası alandan koparacaksınız.' Tam da söylediğimiz oldu.

Üç yıllık zaman diliminde, sayın (Ersin) Tatar görüşe görüşe bir (Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham) Aliyev'le görüşebildi, başka da bir şey olmadı, olmadı çünkü oradan çözüm çıkmıyor."

"ANASTASIADIS-EROĞLU ORTAK AÇIKLAMASINI HER YERDE SAVUNURUZ"

"11 Şubat 2014 metni, Anastasiadis-Eroğlu ortak açıklaması, mükemmel bir metindir ve o metnin hazırlamasında Özdil Nami’nin de çok büyük katkıları vardır. Siyasi eşitliğin nasıl tanımlandığı, devlet yapılarının birbirine tahakküm uygulayamayacağı, hiçbirinin bir diğerinden üstün olmadığı, yani federal yapının da kurucu, oluşturucu devletlerden üstün olmadığı orada yazıyor. Bence o metin çok önemlidir ve biz onun bir parametre olarak her yerde olmasını savunuruz."

"TÜRKİYE DE HAKLI AMA..."

"Şimdi Türkiye'nin haklı olduğu bir yan var. O da şu; diyor ki, 'Ben elimi taşın altından soktum, 2004’te referanduma gittik bir şey çıkmadı, Crans Montana’da da olmadı.' Diyor ki; 'O olmuyor bu olmuyor, ne olacak, buna bir karar verin.' diyor. Bu noktada çok haklı, ama zemin değiştirmesi bence doğru bir yöntem olmadı. Bunu biz ilk günden beri söylüyoruz. Şimdi burada önemli olan pragmatik hareket etmektir. Özellikle sayın (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın son olarak, 'Biz referandumda elimizi taşın altına soktuk, gerekirse gene sokarız.' demişti. Bence çok anlamlı ve önemlidir."

"GELİŞİGÜZEL BİR MÜZAKERE SÜRECİNE KARŞIYIZ. SONUÇ ODAKLI OLMALI VE BELLİ BİR TAKVİM İÇERMELİ..."

"Mesele şudur; Muhtaç mıyız bir çözüme? Dünyaya entegre olmaya muhtacız, bu durum sürdürülemez, bu durum sürdürdüğü sürece sizin çocuğunuz da burada kalmak istemeyecek, benim çocuğumun istemediği gibi ya da başkalarının çocuğu...

Müzakere süreci, sonuç odaklı olmalı artık, belli bir takvim içermesi önemlidir ve o takvimde bu süreç tamamlanmalıdır. Biz gelişigüzel bir müzakere sürecine karşıyız. Müzakereciler, bir takvim belirlensin görüşsünler, eğer günün sonunda taraflardan biri çözümü reddederse, ne olacağının önceden tartışılması gerekir.

Kıbrıslı Türklerin bence yüzde 65’î adil, siyasi eşitliğe dayalı güvenlikli bir çözüm 'evet' der."

"GENEL BAŞKAN DOĞAL ADAYIMIZDIR"

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, 2025 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili de şunları söyledi:

"Bizim cumhurbaşkanlığıyla ilgili iddiamız çok nettir. Cumhurbaşkanlığı sadece bir cumhurbaşkanı seçimi değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türk toplum lideri, müzakerelerde masaya oturacak kişidir ve müzakere masasında Kıbrıs Rumlarla eşit müzakere edecek kişidir. Bu konuyla ilgili özel hassasiyetlerimiz var. Biz bugün itibariyle karar almamış olsak bile, parti başkanımızın cumhurbaşkanı adaylığı konusunda genel görüşe sahibiz."

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR


Yorum Yap

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.Giriş yapmak için tıklayınız.

Tüm Yorumlar