Akansoy düşmanlaştırma yerine gerçekleri görme çağrısı yaptı: Çözümün tek meşru zemini BM

25 Nisan 2025

Güncelleme: 25 Nisan 2025

A
A

Akansoy, çıkarlar ve stratejik güvenlik arayışı nedeniyle AB ile yakınlaşan Türk dünyası ülkelerinin düşmanlaştırılmaması gerektiğini söyledi, “egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsil tezi”nin bir kez daha duvara çarptığını ifade etti.

ZgotmplZ

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Gazimağusa Milletvekili Asım Akansoy, Türkiye'nin büyük önem verdiği Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi bazı ülkelerin tartışmaların odağına yerleşen Avrupa Birliği'nden (AB) aldıkları fon ve Güney Kıbrıs'ta elçilik açmaları meselesini irdeledi.

"Bu oyun artık bitmelidir!" başlığıyla gelişmeyi yorumlayan Akansoy, meselenin para değil Avrupa ile stratejik yakınlaşma ve güvenlik arayışı olduğunu, dolayısıyla kendi çıkarlarını düşünen Türk dünyası ülkelerinin düşmanlaştırılmaması gerektiğini söyledi.

Asım Akansoy, Türk dünyası ülkelerinin AB ile yaptıkları anlaşmanın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasını kınayan ve devletlere tanımama çağrısı yapan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarına bağlı olduklarını da gösterdiğini işret ederek, “egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsil tezi”nin bir kez daha duvara çarptığını ifade etti.

CTP'li vekil, Kıbrıs Türkü'nün gerçek ve onurlu bir çözüme BM kararlarına tam bağlılıkla hareket ederek varacağını savunarak, "Çünkü çözümün tek meşru zemini orasıdır. Bunun dışındaki her söylem, halkı kandırmaya yönelik bir hayaldir, aldatmacadır, göz boyamadır." dedi.


Türk Devletleri Teşkilatı'nın (TDT) üç önemli üyesi Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Avrupa Birliği (AB) ile 4 Nisan'da gerçekleştirdikleri zirvede, yalnızca Türkiye'nin tanıdığı KKTC'nin kurulmasını kınayan ve devletlere tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararlarına da bağlı kalacaklarını açıklamışlar ve Güney Kıbrıs'ta büyükelçilik açmışlardı.


"BU OYUN BİTMELİ"

Asım Akansoy'un açıklamasının tamamı şöyle:

Türk Devletleri Teşkilatı’na dahil üç üye ülkenin de yer aldığı Orta Asya ülkelerinin Avrupa Birliği ile imzaladığı ve 12 milyar Euro’luk fonu kapsayan anlaşma ortalığı karıştırdı. Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın bu parayla “bizi sattığı” iddiası kamuoyunda infial yarattı. Ancak konuya biraz serinkanlı bakmak gerekiyor.

Kazakistan’ın kişi başına düşen milli geliri 2023’te 34.700 doları aşmış durumda. Zaten petrol ve gaz zengini olan Kazakistan ve Türkmenistan’ın bu paraya ihtiyacı olmadığı açık. Bana kalırsa bu ülkeler açısından asıl önemli olan, AB ile stratejik yakınlaşma arayışı.

Altını çizmek gerekir: Bu devletlerin aldığı kararlar halklarının çıkarını gözeterek alınmıştır. Kimsenin bu halkları kararlarından dolayı düşmanlaştırmaya hakkı yok. Buradaki konu, KKTC’de ve Türkiye’de iç politikaya endekslenmiş bir Kıbrıs algısının dış politikada gerçeklikle çarpışması.

Ne yazık ki Kıbrıs konusunda iç politikaya göre şekillenen söylemler, dış dünyadaki gerçeklerle çarpışınca herkes birbirini suçluyor. TDT üzerinden oluşturulan büyük beklentiler, şimdi boşa çıkınca ciddi bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Peki, bu süreçten beklentimiz ne olmalıydı?

BM zemininde aklıselim bir politika izlenmiş olsaydı bu ülkelerle ekonomik ilişkiler güçlendirilebilir, KKTC’ye üniversite öğrencisi çekilebilir, kültürel ofisler açılabilir, belki birlikte bilimsel ve kültürel projeler yapılabilirdi. Pek çok alanda ortaklık kurulabilirdi. Fakat biz bu fırsatları heba ettik.

Gerçek şu ki, tüm dünya KKTC’nin tanınmayacağını biliyor. 1. AB-Orta Asya Zirvesi’nde 541 ve 550 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıf yapılmasına şaşırmamalı. Çünkü “Kıbrıs Cumhuriyeti”, bu fonu sağlayan AB’nin tam üyesidir.

Emekli Büyükelçi Sayın Selim Kuneralp’in Serbestiyet haber sitesinde (Kıbrıs hezimeti: Bu musibette hayır var mı?- 21.05.2025) belirttiği gibi, söz konusu fon esasen Rusya’dan bağımsız bir şekilde Orta Asya’yı Batı’ya bağlayacak Trans-Hazar Koridoru için kullanılacak. Yani mesele doğrudan stratejik güvenlikle ilgilidir.

Üstelik Büyükelçi çok önemli bir noktaya daha işaret ediyor: 2022’den bu yana temasların artmasının nedeni, Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasındaki emellerinin Orta Asya ülkelerini ürkütmesidir. Bu ülkeler kendilerine güvenli yeni ortaklar aramaktadır. Ve şu anda AB’yi bu konuda daha güvenilir görüyorlar.

Zirvede anılan 541 ve 550 sayılı BM kararları, KKTC’nin hukuki olarak tanınamayacağını çok net biçimde ortaya koyuyor. Bu kararlar yürürlükte kaldıkça, KKTC’ye uluslararası tanınma yolu kapalıdır. Bu bir gerçek.

Sonuç şudur: Ayrı devlet iddiasını öne çıkaran “egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsil tezi” bir kez daha duvara çarpmıştır. Kaybeden sadece bir siyasi pozisyon değil, Kıbrıs Türk halkıdır. Sayın Tatar bunu idrak eder mi sanmıyorum. 

Şunu açıkça ifade etmek isterim ki; Bizi gerçek ve onurlu bir çözüme götürecek, ayakları yere basan, sağlam bir Kıbrıs Türk iradesine artık kaçınılmaz biçimde ihtiyaç vardır. Bu yeni irade, lafla değil; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına tam bağlılıkla hareket etmelidir. Çünkü çözümün tek meşru zemini orasıdır. Bunun dışındaki her söylem, halkı kandırmaya yönelik bir hayaldir, aldatmacadır, göz boyamadır. 

Bu oyun artık bitmelidir!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR


Yorum Yap

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.Giriş yapmak için tıklayınız.

Tüm Yorumlar